Bu Blogda Ara

20 Mayıs 2010 Perşembe

Fırtınası tutsak

Ablukaya alınmış bu fırtına
beklenen bir rovanş
nerde ben de o şans
bitmiyor aydınlığı yıldırımların
gider gelir hep beni yakalar
yağmıyor kar,kapanmıyor girdaplar
yıprandı ağacı yaprağı
savuruyor umarsızca dağların sırtına
özgür bırak kendini fırtına
nefesine kokuna muhtaçken
karışmadan toza toprağa
yakala onu fırtına..

köşesonu

çalsın müzik bırak
korur karabasandan
inan ki boynundaki muskadan
inandım sanki bulanık rüyaya
istedim görmek desem
kaçtın ya korkak sen
dönüyoruz son köşebaşından
dans ediyor sanki
kin ve hüzün
tutturmuş bir ahenk
karanlık bulutların altındaki
renksiz yüzlerimiz
bırakalım eğlensinler
nerden geldiler
nereye gidiyorlar
kiralık bedenlerin amorti ruhları...

Nasib-i ziyan

ah nedir bu telaşın
yetişebilirim mi sandın
sen hep geç kaldın
ben ayyuka vardım
çırpınırken açıldı bağrım
mükemmel yaratım ararım
belki muğlak kararım
hep isyana adapla yalvarırım
aradım karaladım aradım
nasıl bir nasibe bağlandım
bu yalanlardan kaldım yalın
kalk uyan artık
kuşkulandığımız yere ziyana vardık...

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Demir kanat


Akşama gelmiş vakit
bugün tersinden kalkmış güneş
arama günahlarına bir eş
Artık vakti geldi
aç şimdi hediyeni
şaşkın gözlerine inmeden perde
bu bir kelebek kanatları demirden
onunla kaç alevlerden
duyduğun çığlıklar ürkütmesin
sen sadece sebepsin
dikkaet et düşersin
at sırtındaki çantayı
içinde var geçmişin
kelebeği takip et
renkler solmaya başlıyor
dağılıyor düzensizliğimiz
ağaçlar varıyor denize
korkma artık
gördüm kelebeği
bu büyük şölende
karanlığa gömülmeden...

18 Mayıs 2010 Salı

kor izleyici



yine bir oyun
yine sahnedesin
niye gelirim izlemeye
rüzgarından savrulan bir kor gibi
hep peşinde sessizce
arka koltuklardan birinde
nasıl olsa bakamazsın gözlerime
ihtiyacın var o sözlere
odaklan karanlık bir noktaya
başla rolünü oynamaya
ben bilirim bu gülüşleri
duymuştum bu sözleri
bana yazdğın küçük piyesten kalma
yine de her sonda alkışlarım seni
sıradan bir izleyici gibi...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Fıstık Çamı


Al bunu sakla
Ya da göm toprağa
Bekle ya da benim kadar
Olur bir fidan


Yüreğindeki boğumu
Belki açar bu çam tohumu
Biraz zaman ver
Büyür koyduğun yerde
Mevsim gectikçe güçlenir

Bak bu çam
Korur seni kardan
Kışın beyaz bir şemsiye sana
Yazın gölgeden bir oda

Ne benim kaçamadğım yağmurdan
Ne de kendinden koruyamaz seni
Ama unutma sana bu tohumu vereni..

Elindeki küçük fıstık çamı
Benden daha iyi dayanır kuraklığa
En az benim kadar sever güneşi
her uyandığında sabah eşiğinde
bakarsın yapraklarıyla eksiksiz
bekler seni koca yeşil şemsiyesiyle...

16 Mayıs 2010 Pazar

sheir


Güneş yine kayıplarda
Gelirsin gri bulutlarla
Güneş varmadan hemen gidersin
Biraz ses biraz ışık
Yazılıyor yazıldı yazılmış
Bu kader yazılmış çamurdan
Dağılmasın yağmurlarından
Kaplamasın nefsinin rüyasını
Aslında sormalı aklına
Nefsin hiç mi titremedi korkudan
Hiç mi kükremedi isyanla
Şüphe etmezmisin bu gerçeklikten
Anla ki gerçekliğin bu ahengi
Sürüyor hiçliğin şarkısı gibi..

6 Mayıs 2010 Perşembe


Kanatlarımızın altında kırılan bu ağaç
Biz ona o bize muhtaç
Biraz umut tek ihtiyaç
Kaz aç şu toprağı aç
Bulutlar geliyor
Korkuyorsan durma kaç...
Ama kanatları yaralı
Uzanmış yerde
Kaçmak neye çare...

4 Mayıs 2010 Salı

renksiz


Seslerimiz üstüme dağılsa yine gök kubbeden
Son bir yağmur yağsa sen gitmeden
Tatlarımızı hatırlasam yutkunduğum yağmur damlalarında
Sen yine açarsın şemsiyeni
Ama bak bu doğan güneş yeni
Eski kokuları taşıyan rüzgarlar kadar
Son piyes bu aklım hatırlar
Bu senaryo bize dar zaman kadar
Etraf bir mavi bir yeşil
İçindeki sarı ister gülümser
Siyahlığın beni hep çeker...